21 Nisan 2025 Pazartesi

Letafet Hanım'ın Hikayesi: Zarafet ve Nurun Buluştuğu An

Tokat'ın bereketli topraklarında, dokumacılıkla ün salmış bir kadının, Letafet Hanım'ın hikayesi, zarafet ve nurun iç içe geçtiği bir yaşamı gözler önüne seriyor. Kilim ve halılarıyla meşhur olan bu kadının dokumaları, yörede "Bu Nurlu Nenenin dokuması" denilerek ayrıcalıklı bir yere sahipti. Peki, Letafet Hanım'ı bu kadar özel kılan neydi?

Nurlu Nene'nin İzinde Bir Yaşam

Letafet Hanım, sadece dokumalarıyla değil, aynı zamanda içten dışa aydınlık, hileden uzak duran ve çevresine "İnsan nurâniyetli olmalı" öğüdünü veren bir kişiliğe sahipti. Giyim kuşamına özen gösterir, sanata düşkün ruhunu estetikle beslerdi. Avuç içleri ve parmaklarındaki kınalar, dokuduğu kilim ve halılarla bir ahenk oluştururdu. O, bir güzellik avcısıydı; hayata dair tüm güzelliklere talip, güzel görüp güzel düşünmeyi ilke edinmişti.

Çalışanlarını motive etmek için Valide Sultanların ve saray mensuplarının kıyafet ihtiyacının Tokat atölyelerinde üretildiğini, zümrüt taşlarla bezeli kuşakların burada dokunduğunu hatırlatırdı. Nurlu Nene, hayalleri olan ve başkalarını da bu hayallere ortak etmeyi seven, cömert bir gönle sahipti. Planlı ve programlı hareket eder, sürekli yeni projeler üretirdi. Yaşadığı zorlukları aşmak için kendini sürekli geliştirirdi. Üzüntü ve sevinci bir arada yaşasa da dışarıya sevinç kısmını yansıtırdı. İçinden çıkamadığı durumlarda, evinin önündeki tomruğa oturup semayı seyreder, gökyüzüne bakarak içine ferahlık katmaya çalışırdı.

Letafet'in Doğuşu ve Anlamı

Sıkıntılı bir dönemde, Nurlu Nene torununu merak ediyor, gizli açık dualar ediyordu. "Hayırla gelsin, hayırlı olarak gelsin" diyordu. Doğum yaklaştıkça semaya dalışları çoğalmıştı. Beklenen evlat, tebessümle doğdu ve hâneye ışık saçtı. Diğer çocuklara benzemiyordu; inadına ağlamamış gibiydi. Doğumunu yaptıran ebe, kız çocuğunu nenesinin kucağına verdiğinde, nene gayr-i ihtiyari olarak "Rabbim bu ne letafet, şükürler olsun" cümlesini dökülmüştü. Babası ve annesi, Nurlu Nenenin şükür cümlesinden hareketle bebeğin ismiyle doğduğunu düşünmüş ve adının "Letafet" olmasına karar vermişlerdi.

Letafet, büyüdükçe söylenenleri üzerinde taşımaya başladı. Çok ince zevkliydi ve her şeyi giydiremiyorlardı. Çocuk olmasına rağmen kendine göre bir beğenisi ve zevki vardı. Eli her işe yatkındı ve sanatçı bir ruha sahip olduğu belliydi. Onda, gözle görülenin ötesinde bir derinlik ve letafet vardı. Aynı gökyüzü gibiydi; bakanların içine derin enginlikler ilham ediyordu. Oyunları bile kendine özgüydü; zarifti ve sanatsal yeteneklerini açığa vuruyordu. Yüksek bir algılaması vardı ve ona ikinci defa bir şey anlatmaya gerek kalmazdı. Sakindi, kavgasızdı ve üzerine ezici biçimde fazlaca gidilmedikçe maraza çıkarmazdı. Naz çeşmesiydi.

Sanat ve Maneviyatla Bezeli Bir Ömür

Yıllar geçti, Letafet tahsil gördü, ilim öğrendi ve bir meslek edindi. Genlerinden gelen sanata yatkınlığın hakkını verdi. Hat öğrendi ve bir vav çekişi vardı ki nenesi seyretmeye doyamazdı. Etrafını günlerce göz nuru dökerek mavi ağırlıklı renklerle bezerdi. Halıların kırmızı renk ağırlıklarına karşı denizin ve gökyüzünün mavisini alevlendirirdi. Çerçevelerini ise siyahın tonlarından tercih ederdi. Evi kendisinin elinden çıkmış tezhiplerle süslerdi. Nurlu Nene bu hallerine bakıyor ve ismine bir kelime daha ilave ediyordu: "Adı Letafet kendi zarafet."

Letafet Hanım'ın Mirası

Letafet Hanım, "Allah güzeli sever" düsturuna göre yaşadı. Tüm derdi tasası, hayatın öte yakasına mahcup gitmemek üzere kuruluydu. Büyük bir kamu kurumunda çalışıyordu ama kendini sakınmayı da biliyordu. Asaleti elden bırakmıyor, vakarlı duruşuyla kendisinin efendisi olmayı başarıyor ve dengede kalıyordu. Evlatlarına "Adı Güzel Kendi Güzel Muhammed’in ümmetiyiz, karşına güzel çıkmak gerek" derdi. Nurlu Nenesinden aldığı mânevi mirasın hakkını veriyordu kısacası.

Mücadeleci bir yanı da vardı ama bir o kadar da esrarlıydı. Gösterişsiz yapardı ne yapacaksa. Kaç üniversiteden mezun olduğunu evlatları bile bilmezdi. Kimsenin gözüne bir şey sokmak değil, temiz ve tevazulu yaşamak istiyordu. Yaşam enerjisi hayata neşe katacak seviyedeydi ancak bu ciddiyetle perçinlenmiş bir neşeydi. Güçlüydü ama böyle görünmekten uzaktı. Gökyüzündeki güneşi bulutların gölgeleyip saklaması gibi o da içindeki "Şemsi" saklar aşikâr etmezdi. Bunu sadece kendine mahfuz tuttuğu yazılarında biraz açık ederdi, o kadar. Güvenilirdi. Sakin bir güç olması sebebiyle arkadaşları tarafından sevilir ve liderliği kabul görürdü. Problemleri hiç beklenmeyen yöntemlerle anında çözerdi. Sulh insanıydı. Hayata bir barış elçisi olarak gönderilmişti sanki.

Letafet Hanım'ın hayatı, zarafetin, letafetin ve maneviyatın bir araya geldiği nadide bir örnek teşkil ediyor. Onun hikayesi, güzelliği sadece dış görünüşte değil, iç dünyamızda da aramamız gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Hem latif olalım hem zarif hem de nurani… Ya Selam!

İlgili Haberler