
Medusa'nın Salı: Barış ve Gaia'nın Çığlığı! Gerçek Enkaz Nerede?
Théodore Géricault'nun ünlü tablosu Medusa'nın Salı, sadece 1816'da batan bir Fransız gemisinin hikayesi değil. Bu eser, sömürgeciliğin, eşitsizliğin ve liyakatsizliğin acımasız bir yansımasıdır. Peki, bu tablo günümüz dünyası için ne ifade ediyor? Barışa ulaşmak için Gaia'nın sesine kulak vermek mümkün mü?
Medusa'nın Salı: Bir Deniz Kazasından Fazlası
Medusa gemisi battığında, yeterli filika olmadığı için 147 kişi bir sala bindirildi. 13 gün süren bu hayatta kalma mücadelesinde, sadece 15 kişi hayatta kalabildi. Ancak bu trajik olay, dönemin Fransa'sındaki kolonyalist faaliyetlerin, toplumsal adaletsizliklerin ve ayrımcılığın bir sembolü haline geldi. Günümüzde de savaş odaklı sistemler, ayrımcılık ve adaletsizlik üzerine kurulu yönetimler, erkek egemenliği ve doğa düşmanı ekonomi sistemleri, dünyayı devasa bir "Medusa'nın Salı" noktasına getirmiş durumda.
Günümüzde yürütülen savaş odaklı sistemin, ayrımcılık ve adaletsizlik temelli yönetimlerin, erkek egemen odaklı yaşam dayatmalarının, doğa düşmanı ekonomi sisteminin tüm dünyayı koca bir ‘Medusa ve salı’ noktasına getirmiş olduğunu söylemek çok mu iddialı olur?
Gaia'nın Fısıltısı: Barışın Anahtarı Kadınlarda mı?
Topraklarımızda barış ve demokratik bir toplum idealine ulaşmanın yolu, hiçbir canlının dışarıda bırakılmadığı adil ve eşitlikçi bir ortamın inşasından geçiyor. İşte tam bu noktada, Gaia figürü devreye giriyor. Mitolojik bir karakter olmanın ötesinde, Gaia barışı, yaşamın bütünlüğünü ve doğa-toplum uyumunu temsil ediyor. Erkek egemen tarih yazımıyla sesi kısılan Gaia, aslında paylaşımcılığın ve toplumsallığın sembolü. Gaia'nın kaybedişi, insanlığın kaosunun başlangıcı gibi.
Gaia, bize dengeyi hatırlatmak ister gibidir. Tahakküme, ayrımcılığa dayalı sistemlerin; sesi kısılanların ve ötekileştirilenlerin esas alındığı düzlemlerde adaletsizliğin ve o adaletsizliğin de yıkımı getirdiğini. Unutmamız gerektiğini, eski bilgeliğin içimizde olduğunu, onu hayata katarak bu zulüm ortamının sonlandırılabileceğini hatırlatmak ister gibidir.
Barış İçin Gaia'yı Dinlemek
Medusa'nın Salı, sadece geçmişte batmış bir gemi değil; bugünün inkâr politikalarının, yok edici sistem anlayışlarının ve yok saymanın sürüklediği ortak bir enkazdır. Barışı yeniden kurmanın yolu, Gaia'nın bastırılmış sesini, yani toprağın, kadının, ötekinin ve hakikatin sesini yeniden duymaktan geçiyor. Bu ses, Kürt halkının eşitlik talebinde, doğanın korunma çağrısında, kadınların özgürlük mücadelesinde yankılanır. Eğer gerçekten bir barış isteniyorsa, önce bu bastırılmış seslerin hakikatine kulak verilmelidir.
Gaia’nın sesinden bir cümleyle bitirmek gerekirse: Size diyor Gaia, “Paylaşmayı ve üretmeyi öğrettim ben, birlikte var olmanın yolunu gösterdim ama siz kaos içinde birbirinizi yok etmekle meşgulsünüz. Barış benimle mümkündü, hâlâ öyle. Ama önce beni yeniden duymanız, dinlemeniz gerek.”