
Yavuz Sultan Selim ve İdris-i Bitlisi İttifakı: Kanlı Gerçekler Ortaya Çıktı!
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi ittifakına yönelik açıklamaları büyük yankı uyandırdı. Kurtulmuş, bu ittifakın "Anadolu topraklarını zulümden kurtardığını" iddia etti. Ancak TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, bu ittifakın gerçek yüzünü ortaya koyarak Kurtulmuş'un derhal özür dilemesi gerektiğini savundu. Peki, bu ittifakın ardındaki gerçekler neler? Bu ittifak gerçekten bir kurtuluş muydu, yoksa bir zulüm ve katliam ortaklığı mıydı?
Yavuz - İdris İttifakı: Bir Zulüm ve Katliam Ortaklığı
Merdan Yanardağ, Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi arasındaki iş birliğinin bir zulüm ve katliam ittifakı olduğunu vurguluyor. Bu ittifakın, Anadolu'da 511 yıl önce yaşanan büyük Alevi Türkmen kırımının suç ortaklığı olduğunu belirtiyor. Yanardağ'a göre, bu ittifak bir Türk-Kürt ittifakı değil, Osmanlı hanedanı ile Şafi yobazlığının Sünnilik üzerinden mezhepçi işbirliğidir. Türkiye Cumhuriyeti Meclis Başkanı’nın bu zulmü onaylaması kabul edilemez bir durumdur. Bu, ilkel bir mezhepçilik, suçu ve suçluyu övmek ve bölücülük anlamına gelir.
Yanardağ, Şah İsmail'in sadece Safevi Devleti'nin kurucusu ve Şahı olmadığını, aynı zamanda bir Alevi-Türkmen ulusu ve şairi olduğunu hatırlatıyor. Anadolu'da bir Şah İsmail zulmü olmadığını, bunun büyük bir yalan ve tarihsel çarpıtma olduğunu savunuyor. Aksine, Anadolu'nun Yavuz'un Osmanlı zulmü ve mezhepçi katliamları ile onlarca yıl inlediğini belirtiyor. Türkmen Alevi katliamının, Anadolu'yu o dönemde, Selçuklulardan beri "asi" kabul edilen Oğuz Türklerinden arındırma çabası olduğunu, sadece bir mezhepçi katliam değil, aynı zamanda etnik bir temizlik girişimi olduğunu ifade ediyor.
Yanardağ'ın dikkat çektiği önemli noktalar:
- Yavuz ile birlikte Osmanlı Hanedanlığı ve devletinin, kendi kurucu unsuru olan Türklükten kopuş ve Arap kültürünün etkisine giriş süreci derinleşmiştir.
- Sünni İslam resmi inanç haline getirilmiştir.
- Anadolu'daki Celali ayaklanmalarının nedeni de işte bu Araplaşma ve Sünnileşme sürecine, Saray’ın halktan kopuşuna karşı itirazdır.
- Safevi Devleti Farsi değil, bir Türk devletidir. Resmi dil, yani Saray’ın ve devletin dili Türkçedir.
Şah İsmail: Bir Kurtarıcı mı, Yoksa Zalim mi?
Yanardağ, Safevi Devleti'nin Türk-Alevi kimlikli olduğunu ve Osmanlı ile bölgede girişilen egemenlik ve hegemonya mücadelesinde, Anadolu'da Osmanlı baskısı, sömürüsü ve zulmüne karşı Alevi Oğuz/Türkmen halkı ve boyları/aşiretleri tarafından bir kurtarıcı gibi görüldüğünü belirtiyor. Pir Sultan ve diğer ozanların şiirlerinde ulaşmayı istedikleri "şah"ın Safevi Şahı İsmail olduğunu vurguluyor. Bugünkü Azerbaycan Devleti ile Güney Azerbaycan (İran Azeri Türkleri) halkının kendi köklerini öncelikle Safevi Devleti'ne ve Şah İsmail'e dayandırmalarının nedeninin de bu olduğunu ifade ediyor. Bakü kent meydanlarındaki Şah Hatayi (İsmail) heykellerinin nedeni de budur.
Anadolu Türkmen halkının Şah İsmail'i bir kurtarıcı gibi görüp, onu desteklemesi üzerine Yavuz Sultan Selim, Bir Kürt şeyhi olan Bitlisli İdris'ten fetva alarak bölgenin, özellikle Güneydoğu Anadolu'da yaşayan ve büyük çoğunluğu tutucu bir Sünni mezhebi olan Şafi inancındaki Kürtlerin desteğini almak istemiştir. Osmanlı Şeyhülislamlığı’na getirilen İdrisi Bitlisi, "Alevi Türkmen halkının canları, malları, kadınları ve kızları helaldir" diye fetva vermiştir. Bu fetvaya da dayanarak zaten devam eden zulüm, Anadolu'da bir Alevi katliamı halini almıştır.
Günümüze Yansımaları ve Çıkarılması Gereken Dersler
Yavuz Selim ile İdrisi Bitlisi arasındaki İttifak, bir Türk-Kürt kardeşliği ya da işbirliğini değil, büyük bir tarihsel mezhepçi katliamın, etkileri yüz yıllarca sürecek bir zulüm ve korkunun suç ortaklığıdır. Birçok Kürt aşireti bu katliamlarda rol oynasa da bu kırıma bir Türk-Kürt kavgası demek de doğru değildir. Bu gerici ve mezhepçi bir katliam ortaklığıdır. Numan Kurtulmuş’u çıkışıyla, Şafi mezhebinin aşırı tutucu niteliğini de hesaba katarak büyük çoğunluğu Sünni Şafi olan Kürt kardeşlerimizi kendi siyasal İslamcı blokuna çekmeye çalışıyor. Ancak hesaba katmadığı bir gerçek var, Türkiye'de uzun süredir yaşanan Kürt aydınlanması ve rönesansı. Bu nedenle Kürtlerin büyük çoğunluğu bu gerici ayartma girişimine gelmeyecektir.
Numan Kurtulmuş'un bu mezhepçi ve emperyalizmin bölgesel hesaplarına hizmet eden çıkışına karşı esaslı bir mücadele yürütülmelidir. Kurtulmuş derhal özür dilemeli ve sözlerini geri almalıdır. Özellikle demokratik mücadele içinde yer alan Kürt kardeşlerimizin bu itirazı yükseltmesi büyük önem taşımaktadır. Tarihin karanlık sayfalarını aydınlatmak, gerçekleri ortaya çıkarmak ve geçmişten dersler çıkarmak, geleceğimizi inşa etmek için elzemdir. Unutulmamalıdır ki, adalet ve eşitlik ilkeleri üzerine kurulu bir toplum, ancak geçmişiyle yüzleşerek ve hatalarından ders çıkararak inşa edilebilir.